Son yıllarda Türkiye'de yaşanan cinsel istismar olaylarına karşı toplumda artan tepki, birçok gencin kendi hayatını savunma çabasını beraberinde getirdi. 2021 yılında yaşanan ve Türkiye genelinde büyük yankı uyandıran bir olayda, liseli öğrenci Azra, kendisine tacizde bulunan bir şahsı öldürme eyleminde bulundu. Bu olay, sosyal medyada tartışmalara neden olurken, "Öz savunma mı, cinayet mi?" gibi soruları gündeme getirdi. Azra'nın davası, mahkeme süreci boyunca kamuoyunu derinden etkiledi ve hukuk sistemini sorgulatan bir örnek haline geldi. İşte Azra'nın davasındaki son gelişmeler.
Olay, 2021 yılında bir yaz akşamı gerçekleşti. 17 yaşındaki Azra, gideceği bir arkadaş buluşmasına giderken kendisine yaklaşan 30’lu yaşlarındaki bir adam tarafından tacize uğradı. Adamın saldırgan tutumları karşısında panikleyen Azra, kendini koruma içgüdüsüyle bir anlık bir karar vererek elindeki bıçakla kendisine yönelen kişiyi def etmeye çalıştı. Ne yazık ki, bu müdahale sonucunda tacizci hayatını kaybetti. Olayın hemen ardından Azra'nın tutuklanması, henüz reşit olmadan yaşadığı bu travmanın katlanılmaz hale gelmesine neden oldu.
Azra'nın davası, sadece bireysel bir olay olmanın ötesine geçti ve Türkiye genelinde cinsiyet temelli şiddet, kadın hakları ve öz savunma hakkı konularında tartışmalara zemin hazırladı. Azra'nın avukatı, müvekkilinin psikolojik durumunu ön plana çıkararak yaşadığı travmayı ve korkuyu mahkemeye aktarırken, kamuoyunda geniş bir destek topladı. Birçok insan, Azra'nın yaşadığı durumu anlayışla karşıladı ve onu desteklemek için çeşitli kampanyalar düzenledi.
Zamanla gelişen dava süreci, Ocak 2023'te yapılan duruşmalarda yeni bir aşamaya geldi. Mahkeme, Azra'nın şahsi savunma hakkını dikkate alarak, olayın öz savunma olduğu yönünde bilgiler sunan uzman raporlarına yer verdi. Ancak birçok hukukçu, Türkiye'deki mevcut yasaların öz savunmayı yeterince koruyamadığına dair eleştirilerde bulundu. Sosyal medya üzerinden yapılan yorumlarda, halkın büyük bir kısmı Azra’nın serbest bırakılması gerektiğini savundu. "Kimse, sokakta güvende değilken yalnızca yaşamak istemesi için mi suçlanmalı?" sorusu, kamuoyunda tartışılan ana temalardan biriydi.
Mahkeme, Azra'nın durumunu göz önünde bulundurarak yaşına ve psikolojik durumuna ilişkin iyileştirici tedavi programına katılmasına yönelik karar verdi. Bu karar, Azra'nın tamamen serbest kalmadığı, ama gözaltında da tutulmayacağı anlamına geliyordu. Dava boyunca kamuoyunun yoğun desteğini arkasında hisseden Azra, sosyal medya üzerinden oluşturduğu destek grupları ve cinsiyet temelli şiddete karşı mücadele eden organizasyonlarla da çalışmalar yapmıştı. Bu durumu, birçok gencin sesini duyurması için cesaret verici bulması, Azra'nın durumunun sempatik bir hikaye haline gelmesine zemin hazırladı.
Azra'nın davası, Türkiye halkının cinsiyet temelli şiddete karşı nasıl bir duruş sergilediğinin de bir göstergesi oldu. Cinsellik, şiddet ve insan hakkı ihlalleri gibi konular üzerine kurulu birçok tartışma, o dönemde sosyal medyada geniş bir yayılma ile ortaya çıktı. Bu yüzden Azra’nın davası, Türkiye’deki kadın hakları hareketinde bir dönüm noktası olma potansiyeli taşıyor.
Sonuç olarak, Azra'nın davası, sıradan bir cinayet davasının ötesine geçerek, toplumun cinsiyet duyarlılığı ve öz savunma hakları konusundaki algısını sorgulatan bir olay haline gelmiştir. Her ne kadar mahkeme, Azra’nın tedavi programına katılması yönünde bir karar almış olsa da, toplumda devam eden tartışmalar ve değişen bakış açıları, bu tür olayların nasıl daha sağlıklı bir çözümle sonuçlanabileceğine dair önemli birer örnek teşkil ediyor.